Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Veysel Yayan ile Türk çelik sektörünün ilk yarı performansını ve üretim-ihracat rakamlarını konuştuk. Sektörün rekabet gücünü etkileyen etmenlerin yanı sıra paslanmaz çelik ürünlerinde uygulanan vergiler hakkında gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Demir-çelik sektörü yılın ilk 6 ayını üretim ve ihracat açısından nasıl geçirdi? Geçen yılın aynı dönemine göre miktar ve değer olarak değerlendirebilir misiniz?
Türk çelik sektörü 2024 yılının ilk yarısında %16,9 artışla, 18,6 milyon ton üretim gerçekleştirdi. Her ne kadar 2024 yılı üretiminde bir toparlanma görülmüş ise de, aradan geçen süre içerisinde kapasitemizde oluşan 6 milyon ton civarındaki artışa rağmen, 2022 ve 2023 yıllarındaki keskin üretim düşüşü sebebiyle 2021 yılının aynı dönemine göre, %6,3 oranında daha az üretim gerçekleştirilebilmiştir. Başka bir ifade ile 2021 yılındaki aylık ortalama üretim rakamı 3,4 milyon ton iken, 2024 yılının ilk yarısında, ortalama üretim rakamı 3,1 milyon tona gerilemiştir.
2024’ün ilk yarısında, 2023 yılının aynı dönemine göre ihracat miktarda %45 arttı
Diğer taraftan, Türk çelik sektörü altı aylık dönemde dünya çelik üretiminde 8. sırada bulunmasına rağmen, en fazla üretim yapan dünyanın en büyük 15 çelik üreticisi ülke arasında, üretim artış oranı itibariyle Vietnam’dan sonra 2. sırada yer almıştır. 2024 yılının ilk yarısında, 2023 yılının aynı dönemine göre ihracat miktar bazında %45,1 artışla 6,5 milyon tona, değer bazında ise %23,6 artışla 4,8 milyar dolara ulaşmıştır. Bu artışın baz etkisinden kaynaklandığı ve 2021 yılında ulaşılan rakamların oldukça gerisinde kalındığı dikkat çekmektedir. Artışın 2021 yılına göre reel anlamda geri kalması, yılın ilk 6 ayında piyasalardaki talebin daralması ve yurtiçi talebin ağırlıklı bir şekilde ithalat yolu ile karşılanmasının, ölçek ekonomisini ve rekabet gücünü olumsuz yönde etkilenmesinden kaynaklanmıştır.
Globaldeki gelişmelerin sektöre etkisini değerlendirebilir misiniz?
Dünyada yavaşlayan ekonomi, korumacılık önlemleri, daralan talep gibi birçok faktör, çelik sektörümüzü olumsuz yönde etkilemektedir. Türk çelik sektörü, AB, ABD, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde ticaret politikası önlemleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Diğer taraftan, Ortadoğu’da yaşanan savaş ile birlikte, çelik sektörünün ülke bazında en büyük pazarı olan İsrail’e yönelik ihracatı %71 oranında gerilemiştir.
İhracat ile dünya piyasalarına yönelen Çin, sektörümüzde büyük tahribata yol açtı
Söz konusu gelişmelerin yanı sıra, 2023 yılında iç piyasasındaki durgunluk nedeniyle 94 milyon tonluk ihracat ile dünya piyasalarına yönelen Çin, çelik sektörümüzde büyük tahribata yol açmıştır. 2024 yılının ilk yarısında 55 milyon ton ihracata ulaşan Çin’in, yılın tamamında 120 milyon tona ulaşabileceği değerlendirilmektedir. Türkiye, 2020 yılında Çin’den 396 bin ton çelik ürünleri ithalatı gerçekleştirilirken, bu rakam katlanarak artış göstermiş, 2022 yılında 1,9 milyon tona,2023 yılında 3,3 milyon tona; 2024 yılının ilk yarısında ise 1,7 milyon tona yükselmiştir. Çin’e karşı birçok ülke yurt içi piyasalarını korurken, ülkemizin açık pazar haline gelmesinin önlenmesini teminen, ithalatın en kısa sürede engellenmesi çelik sektörümüz açısından hayati önem taşımaktadır.
Diğer taraftan, Çin yalnızca yurt içi pazarda değil Türkiye’nin ihraç pazarlarında da etkisini artırmıştır. Türk çelik sektörü rekor ihracat seviyesine ulaştığı 2021 yılının ilk yarısında, Uzak Doğu Güney Asya pazarına, 1 milyon ton seviyesinde çelik ürünleri ihracatı gerçekleştirmiş, 2024 yılının ilk yarısında ise bu rakam 83,4 bin tona gerileyerek, olağanüstü bir düşüş sergilemiştir. Özellikle Çin, Türkiye’deki fiyatlara kıyasla en az 100$ daha düşük, dampingli fiyatlarla satış yapmaya devam etmektedir. Bu durum üreticilerimizin üretimlerini kısmalarına yol açarak, kapasite kullanım oranlarının düşmesine ve yeni kapasite yatırımlarının atıl kalmasına sebep olmaktadır.
İç pazarı ve yerli üreticiyi korumalıyız
Türk çelik sektörünün ihracat pazarlarında ve iç pazarda daha güçlü rekabet edebilmesi için neler yapılmalı, hangi önlemler alınmalı?
30 Aralık 2023 tarih ve 8041 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile filmaşin ithalatında Geçici Önlem uygulamaya aktarılmıştı. Söz konusu uygulama neticesinde yılın ilk yarısında filmaşin ithalatı %55 oranında düşüş ile 229 bin ton seviyesine gerilerken, ölçek ekonomisi sayesinde aynı dönemde ihracat %114 artışla 535 bin ton seviyesine yükselmiştir. Daha sonra, 30 Haziran 2024 tarihinde filmaşin ithalatına 3 yıl süreyle ek mali yükümlülük şeklinde, korunma önlemi uygulanmasına karar verilmiştir. Bu karar ile filmaşin ithalatındaki azalış eğiliminin sürmesi, üreticilerimizin iç pazarda rekabet gücünün daha da artması beklenmektedir. Buna ek olarak, Çin, Hindistan, Japonya ve Rusya menşeli “sıcak haddelenmiş yassı çelik” ithalatına yönelik açılan soruşturması sonucunda alınacak kararların, yerli üretimi koruyacağı değerlendirilmektedir.
İhracat pazarlarına bakıldığında, ABD’de Section 232 kapsamında uygulanan yüzde 25 oranındaki vergiden, Meksika, Kanada, Japonya, Güney Kore ve AB ülkeleri gibi rakiplerimizin muaf tutulması, haksız rekabete yol açmış ve rekabet gücümüzün zayıflamasına sebep olmuştur. Çelik sektörümüzün mevcut pazarlarda yeniden güçlü bir şekilde yer alabilmesi ve dış ticaret hedefine ulaşılabilmesi için Türkiye’ye yönelik korunma tedbirlerinin de kaldırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Yeşil dönüşüm yatırımlarını güçlendirmek için, Çevre Katkı Payı, İDİS gibi kesintiler sona erdirilmeli
Ayrıca, yeşil dönüşüm çalışmalarının giderek önem kazandığı bir dönemde, Avrupa ve ABD gibi büyük çaplı devlet desteği avantajına sahip pazarlarla rekabet edebilmek, ülkemizde de yeşil dönüşüm yatırımlarını güçlendirmek için, Çevre Katkı Payı, İDİS gibi kesintilerin sona erdirilmesine ve sektöre yönelik finansman mekanizmalarının oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Paslanmaz çelik üretiminin dampinge karşı korunması, sektörümüz için olumlu bir gelişme
Türkiye paslanmaz çelik sektöründe yaşanan anti-damping vergi artışı ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Türkiye’de paslanmaz çelik üretimine yönelik yatırımlar devam etmektedir. Söz konusu yatırımların tamamlanması ile savunma sanayinden otomotive Türk sanayiinin hemen her sektöründe yerlilik oranının artırılabileceği değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, yapılan yatırımların atıl kalmamasını ve yeni yatırımların cazip hale getirilebilmesini teminen, paslanmaz çelik üretiminin dampinge karşı korunması, sektörümüz için olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
Türk çelik sektörü üretiminin %73’ünü elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiriyor
Türk çelik sektörü sürdürülebilirlik ve yeşil çelik üretiminde nasıl bir yol izliyor?
Türkiye 2053 yılında net sıfır hedefine ulaşmak amacı ile 2030 yılı için % 21 olan emisyonlardaki artıştan azaltım hedefini % 41 olarak açıklamış bulunmaktadır. Çelik sektörünün olarak bu hedeflere ulaşmak için çok yönlü yatırımlara devam etmektedir. Üretiminin %73’ünü elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiren Türk çelik sektörü, yapısı itibariyle emisyonlar açısından avantajlı konumda olsa da, AB’nin %25 ile Türkiye’nin toplam çelik ürünleri ihracatında en büyük paya sahip olması, Türkiye’nin SKDM’den etkilenmesini kaçınılmaz kılmaktadır.
Türkiye özellikle EAO’na dayalı bir ham çelik üretim yöntemine sahip olduğu için, elektrik enerjisinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması amacı ile başlatılan çalışmalar, hızlanarak devam edecektir. Mevcut en iyi tekniklerin kullanımı yanında, hidrojen ve karbon yakalama, depolama ve kullanım (CCUS) teknolojilerinin ülkemizde kullanabilirliği konusunda çalışmaları yakından takip edilmekte ve gelişen şartlara göre yatırımların başlatılması gerekmektedir.
Türkiye kendi emisyon ticaret sistemini kurmalı
Ülkemiz çelik sektöründe, inovatif teknolojilerin uygulanabilmesi için, ulusal teşvik mekanizmasının gözden geçirilmesine, finansman imkanlarından daha fazla faydalanılmasına ve uluslararası finansmana, özellikle, AB fonlarının tamamına erişimin sağlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte, ulusal bir emisyon ticaret sisteminin uygulamaya alınması ve elde edilecek gelirlerin karbon yoğun sektörlere dağıtılması, sektörümüzün yeşil dönüşüm sürecinde gerekli finansal desteği bulabilmesi için büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin kendi emisyon ticaret sistemini kurmaması halinde, SKDM kapsamında karbon ücretlerini AB’ye ödemesi gerekecektir. Diğer bir deyişle, Türkiye kendi net-sıfır hedefi için kullanabileceği finansal kaynağı SKDM ile AB’ye aktaracaktır.
Türkiye kaliteli ve uygun fiyatlı hurda metale erişiminde güçlükler yaşayacak
Düşük karbonlu çelik üretimi için hurda metal ile üretim yapacak EAO’lı tesis yatırımlarının büyük çelik üreticisi bölge ve ülkelerde de sayısının artacağı yakın bir gelecekte, Türkiye’nin kaliteli ve uygun fiyatlı hurda metale erişiminde güçlükler yaşaması olasıdır. Ayrıca, hurda ihracatını kısıtlamaya yönelik ihracat vergileri ve mevzuat uygulamalarındaki artış eğilimi, devam etmektedir. Sektör temsilcilerinin ve yetkili kamu idarelerinin, yüksek kaliteli hurda bulunabilirliğini artırmak için hurda üreten ana sektörlerde (otomotiv, inşaat, makine ve tarım makineleri) ulusal hurda yönetiminin iyileştirilmesine yönelik bir yol haritasını ivedilikle hazırlamalarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Sektörde yeşil dönüşümün adımları:
• Enerji verimliliği ve endüstride kullanılan enerjinin yeşil enerji olması,
• Ulusal emisyon ticaret sistemi kurularak AB ile uyumlu çalışılması,
• Şirketlerin doğrudan ve dolaylı karbon salımlarının (Kapsam 1 ve 2 ) hesaplatması,
• Kapsam 2 emisyonlarından kaçınmak amacıyla yenilenebilir enerji (GES, RES vb.) yatırımlarına odaklanılması,
• Hidrojen ve Karbon Yakalama, Depolama ve Kullanım (CCUS) Teknolojilerine yönelik fizibilite çalışmalarının yapılması,
• Çevre katkı payı, GEKAP, YEKDEM vb. sektöre yük olan uygulamaların bir an önce iptal edilmesi ya da edilemiyorsa bile bu uygulamalardan elde edilecek gelirlerin, ilgili sektörlerin yeşil dönüşüm projelerine aktarılması,
• Devletin yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik finansal destek sağlaması,hayati önem taşımaktadır.