preloader logo

ÇELİKSİZ, SANAYİLEŞME DE SAVUNMA DA OLMAZ”

ÇELİKSİZ, SANAYİLEŞME DE SAVUNMA DA OLMAZ”

Ekinciler Holding İcra Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Soykan; çelik sektörünün dünü, bugünü ve yarını hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Sektörün mevcut durumu ve gelişimi için görüşlerini aktaran Ekinciler Holding İcra Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Soykan ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Türk Çelik sektöründe yıllardır dile getirilen yapısal sorunlar var. Entegre tesislerin azlığı, yassı - uzun üretim orantısızlığı, katma değer eksikliği, cevher yetersizliği, hurdada dışa bağımlılık ve yetersiz lojistik altyapısı vs. Demir Çelik sektörümüzün günümüzdeki durumunu bizler için değerlendirir misiniz? 

Cumhuriyet döneminde Türk demir-çelik sektörü, 1937 yılında Karabük demir çelik fabrikalarının temelinin atılmasıyla kurulmaya başlandı. Yine Devletimiz tarafından kurulan ve 1965’te üretime başlayan Ereğli demir çelik ile 1970’de faaliyete geçen İskenderun demir çelik sayesinde büyümeye başladı. 60’lı yılların sonundan itibaren ve özellikle 1980 sonrası çeşitli müteşebbislerce ardı ardına kurulan elektrik ark ocaklı tesis yatırımları ile gelişimini sürdüren Türk çelik sektörü, son yıllarda da devam eden yeni yatırımlarla bugünkü büyüklüğüne ulaştı.

Ülkemizde mevcut kurulu kapasiteyi incelediğimizde: 2020 yılında 53.3 milyon ton olan kurulu kapasitenin, geçen yıl 59.3 milyon tona yükseldiği görülmektedir. Bu kapasite içinde cevher ve kömürden üretim yapan entegre tesislerin büyüklüğü 13.6 milyon ton iken; hurdadan üretimin yapıldığı elektrik ark ocaklı tesislerin (indüksiyon ocakları dahil) kurulu kapasitesi 2020 yılındaki 39.8 milyon tondan, geçen yıl 45.7 milyon tona yükselmiştir.

Dünya Çelik Birliği’nin ham çelik üretimi esasına göre yaptığı kıyaslamaya göre ülkemiz: 2015 yılında 31.5 milyon ton üretim ile Dünyada 9. ve 2020 yılında ise 35.8 milyon ton ile Dünyada 7.sırada yer alırken; 2022’deki 35.1 milyon ton ve geçen yılki 33.7 milyon ton üretimiyle Dünyanın 8. ve Avrupa’nın da 2. büyük üreticisi konumunu korumuştur. Yalın bir ifadeyle söylersek, son yıllarda 1.9 milyar tona yaklaşan Dünya çelik üretiminin yaklaşık %2’si Ülkemizde gerçekleştirilmektedir.

Ülkemizde kurulu bulunan 3 entegre, 28 elektrik ark ocaklı ve 11 indüksiyon ocaklı tesiste yapılan çelik üretiminin detaylarına baktığımızda ise: hurdadan üretimin yapıldığı elektrik ark ocaklı ve indüksiyon ocaklı tesislerin ağırlığı ortadadır. Bu tesislerin toplam çelik üretimindeki payı 2005 yılında %70.9, 2010 yılında %71.7, 2020 yılında %69.2 ve geçen yıl ise %71.6 olarak gerçekleşmiştir.

Çelik sektörümüzce üretilen nihai mamulleri, uzun ve yassı diye kabaca ikiye ayırdığımızda: uzun ürünlerin (inşaat çeliği, filmaşin, profil vb) payı 2015 yılında %71.9, 2020 yılında %62.4 ve geçen yıl ise %63.1 olarak gerçekleşmiştir. Üretim yanında Ülkemizdeki nihai mamul tüketimine bakıldığında ise: uzun ürünlerin payı 2015 yılında %52.1, 2020 yılında %46.9 ve geçen yıl ise %49.5 olarak gerçekleşmiştir. Buradan hareketle ihtiyacımızdan fazla uzun ürün üretip, tüketim fazlasını ihraç etmeye çalıştığımızı; ihtiyacımız olan yassı ürünün belirli bir kısmını ise, üretim yetmediği için ithal etmek zorunda kaldığımızı söylemek mümkündür. Nitekim 2022 yılında 9.6 milyon ton uzun ürün ve 4.8 milyon ton yassı ürün, geçen yıl ise 6.8 milyon ton uzun ürün ile 3.5 milyon ton yassı ürün ihraç ederken; 2022 yılında 1.4 milyon ton uzun ürün ve 8.4 milyon ton yassı ürün, geçen yıl ise 1.9 milyon ton uzun ürün ile 9.3 milyon ton yassı ürün ithal edilmiştir.  Sonuç olarak, çelik sektörümüzün resminin tamamını görebilmek için; üretim-tüketim-ihracat-ithalat dörtgenine aynı anda bakmakta ve kalite ile ebatlara göre bir envanter çıkarmakta büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

Çelik sektörümüzce gerçekleştirilen üretim için ihtiyaç duyulan hammaddelerin ne kadarının ülke içinden ne kadarınınsa ithalat ile karşılandığı ise önemli bir konudur. En büyük ithal hammaddemiz olan hurdaya baktığımızda: ihtiyacın %70’den fazlasının AB, ABD ve diğer ülkelerden yapılan ithalat yoluyla karşılandığı ortadadır. 2022 yılında 20.9 milyon ton ve geçen yıl ise 18.8 milyon ton hurda ithal edilmiştir. Son 5 yılda ithal edilen yaklaşık 107 milyon ton hurda, Dünyada her yıl satışa konu olan miktara eşit olacak büyüklüktedir. Sanayi kaynaklı karbon dioksit emisyonlarındaki artış ve buna bağlı küresel ısınmanın yol açtığı sorunlarla baş edilmesi amacıyla: halihazırda AB tarafından öncülük edilen yeşil dönüşüm kapsamında çelik sektöründe alınan en öncelikli aksiyon, cevher ve kömürden üretime nazaran çok daha az oranda emisyona neden olan hurdadan üretime yönelik yeni yatırımların başlatılması olmuştur. Halen dünyada her yıl 550-600 milyon ton olan hurda tüketiminin, 2-3 yıl içinde 100 milyon ton artacağı ve 10 yılı bulmadan da 1 milyar tona ulaşacağı öngörülmektedir. Artan talebin doğal bir sonucu olarak, hurda ticaretinde de oyunun kurallarının değişmesi kaçınılmaz durmaktadır. Halihazırda birçok ülke ve bölgede başlatılan hurda ihracatının kısıtlanması ve hatta yasaklanmasının, önümüzdeki dönemde daha da yaygınlaşması beklenmelidir. Dolayısıyla Türk çelik sektörünün: dünya genelinde artan hurda talebini de dikkate alarak yatırımlarını planlaması ve alternatif tedarik kanalları geliştirmesi, sürdürülebilir geleceği açısından kritik önem arz etmektedir.

Yıllık ortalama 35 milyon ton olan çelik üretiminin %70’den fazlasını hurdaya dayalı yapan, ihtiyaç duyduğu hurdanın 2/3’ünü dünyadan ithal ederek karşılayan ve Dünyanın 1 numaralı ithalatçısı olan Sektörümüzün, yurtiçinden hurda arzını artırmaya yönelik olarak başta kamu olmak üzere tüm taraflarla daha fazla mesai harcaması elzem olacaktır. Çelik sektörümüzün rekabetçiliği için kritik öneme haiz olacak yurtiçinden hurda arzı:

Çelik sektörümüzün resminin tamamını görebilmek için; üretim-tüketim-ihracat-ithalat dörtgenine aynı anda bakmakta ve kalite ile ebatlara göre bir envanter çıkarmakta büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

“Dünyada 2023 yılında 58.4 milyon ton üretimi yapılan paslanmaz çeliğin, ülkemizde ham çelikten başlayarak üretilmesinde fayda var”

- Ülkemizdeki hurda rezervini ortaya koyacak kapsamlı bir envanter çalışması,

- Hurda toplama mevzuatının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi,

- Kentsel dönüşümün hızlandırılması,

- Hurdaya ayrılacak araç yaşlarının düşürülmesi,

- Yeni gemi söküm bölgelerinin kurulması,

- Kamudan çıkan hurdaları değerlendirmekle görevli MKE’nin yeni hurda toplama ve elleçleme merkezleri kurmasıyla artırılabilecektir.

Üç entegre tesisin temel girdisi olan cevher ve kömür konusunda rakamlara baktığımızda: 2022 yılında 9.4 milyon ton ve 2023’te 8.5 milyon demir cevheri ile 2022’de 5.2 milyon ton ve geçen yıl ise 4.5 milyon ton koklaşabilir taşkömürü ithal edildiğini görüyoruz. 2023 yılında, entegre tesislerde çelik üretimi için dünyada 2.5 milyar ton demir cevheri (parça, sinter ve pelet olarak) kullanılmış olup; bu miktarın 1.6 milyar tonu ise başta Avustralya olmak üzere Brezilya, Hindistan, İsveç gibi ülkelerce tedarik edilmiştir. Ülkemizde Sivas, Malatya ve Bingöl illerinde geçmiş yıllarda MTA tarafından tespit edilen farklı demir tenörüne sahip yerli cevherlerin çelik sektörümüze ve dolayısıyla ülkemiz ekonomisine azami düzeyde kazandırılması için bütüncül bir yatırım eylem planına ihtiyaç söz konusudur. Benzeri bir durum, kömür için de geçerlidir.

Sıvı Paslanmaz Çelik Üretim Tesisi ve Sıvı Takım Çeliği Üretim Tesisi başta olmak üzere özel çeliklerde üretim eksikliğimiz var ve bu durum özellikle Savunma - Havacılık sektörleri başta olmak üzere birçok kritik alanı dışa bağımlı kılıyor. Bu konuda neler yapılmalı? Devletin üstüne düşen nedir? Özel sektör bu konuda ne yapabilir veya yapmalı? 

Paslanmaz çelikler ve takım çelikleri: krom, nikel, molibden ve benzeri pahalı alaşım elementlerini yüksek oranlarda içeren ve bu nedenle de ton fiyatı, karbon çeliğine göre 3-4 katından başlayarak oldukça yüksek fiyatlara satılan özel çelikler grubuna dahildir. Bu çeliklerin üretimi, karbon çeliğine benzer şekilde; ya cevherden başlanarak ya da hurda kullanılarak yapılmaktadır. Özellikle, paslanmaz çelik üretiminde çelikhane aşamasında ergitme işlemi esnasında kolaylıkla oksitlenip cürufa kaçan kromu geri kazanmak ve karbon seviyesini düşük değerlere indirebilmek için: argon ya da vakum oksijen dekarbürizasyonu gibi ilave özel bir metalurjik işlem yapılmaktadır. Haddeleme aşamasında ise, karbon çeliğine nazaran çok daha yüksek hadde güçlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

Ülkemizde halen sıvı çelikten başlayan ticari paslanmaz çelik üretimi mevcut değildir. Çolakoğlu Metalurji, geçen yıl mevcut çelikhanesinde deneme üretimleri gerçekleştirdiğini açıklamıştır.  Erdemir’de 2005 yılında, mevcut çelikhanenin modifiye edilerek paslanmaz çelik üretimine yönelik fizibilite hazırlanmış ancak daha sonra herhangi bir yatırım çalışması yapılmamıştır. Asil Çelik ve Çemtaş firmalarının, paslanmaz çelik üretim kabiliyeti olduğu ifade edilmektedir. Kocaeli’de kurulan Posco Assan TST ise, yurtdışından getirdiği sıcak haddelenmiş sacı soğuk olarak haddeleyen 300.000 ton/yıl kapasiteye sahip bir haddehanedir.

Ülkemizce ithal edilen uzun ve yassı paslanmaz çeliği kullanan çeşitli sektörlerce nihai eşya üretimi esnasında ortaya çıkan ve ömrünü tamamlamış paslanmaz çelik eşyadan kaynaklanan yıllık yaklaşık 150.000 ton paslanmaz hurdası ise, başta Hindistan olmak üzere; paslanmaz çelik üretimi yapılan ülkelere ihraç edilmektedir. Yine paslanmaz çeliğin ana alaşım elementleri olan krom ve nikelin yurtiçinden tedarikinde, son yıllarda önemli imkanlar ortaya konmuştur.

Ülkemizdeki paslanmaz çelik tüketimi incelendiğinde: 2022 yılında 720.000 ton yassı sac ve 215.000 ton uzun ürün (çubuk, profil, filmaşin ve tel) ithal edilirken; geçen yıl bu rakamlar sırasıyla 606.000 ton ve 250.000 ton olarak gerçekleşmiştir.

Benzer şekilde sanayide çok çeşitli malzemelerin talaşlı imalat, kesme, delme, presleme, döküm, dövme gibi işlemlerle şekillendirilmesinde kullanılan yüksek sertlik, tokluğa sahip veya sıcaklık dayanımları yüksek olan takım çelikleri de ithalat yoluyla karşılanmaktadır.

Dünyada 2023 yılında 58.4 milyon ton üretimi yapılan paslanmaz çeliğin, ülkemizde ham çelikten başlayarak üretilmesine yönelik çeşitli teşebbüslere rağmen; halihazırda kurulu bir tesis bulunmamasını:

- Çelik firmalarımızın geçmişten bugüne kitlesel (milyon ton ve üzeri) üretime aşina olmalarına,

-  İç pazarın yeteri kadar büyümemesine,

- Ürün çeşidinin çok fazla olmasının meydana getirdiği endişelere ve

- Yatırım bedellerinin nispeten yüksek olmasına bağlıyorum.

Paslanmaz ve takım çelikleri yanında, ülkemizde üretimi olmayan diğer bir çelik grubu da, askeri alanlarda da kullanılan özel ve yüksek alaşımlı çelik ailesidir. Bilindiği gibi, savunma ve havacılık sektörleri, sanayide gelişimin itici gücü olarak öne çıkmaktadır. Bu sektörlerdeki gelişmeler, sanayileşmenin temel taşlarından biri olarak kabul edilmekte ve sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez unsurları arasında yer almaktadır. Bu bağlamda, sanayide en yaygın kullanılan malzeme olan çelik, savunma sanayisinin de belkemiğini oluşturmaktadır. Güçlü bir çelik sanayisine sahip olmayan ülkeler, savunma sanayilerinde zafiyetlerle karşılaşmaktadır. Türkiye, 1990’lı yılların sonunda teröre karşı yürüttüğü operasyonlar sırasında birçok Batılı ülkenin çelik tedarikini durdurmasıyla bu gerçeği acı bir şekilde tecrübe etmişti. 20 yıl sonra Barış Pınarı Harekâtı sırasında da benzer ambargolarla karşı karşıya kaldı. Bu durum, savunma ve havacılık sanayisinde kullanılan vasıflı çeliklerin miktar, ebat, fiziksel şekil ve kalite açısından envanterinin çıkarılmasını ve kısa, orta ve uzun vadeli tüketim projeksiyonlarının yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu projeksiyonlar çerçevesinde çelik sektörü ile savunma sanayisinin tam entegrasyonunu sağlayacak, ilgili sektör temsilcilerini bir araya getirecek ve gerekli işlemleri kolaylaştıracak bir ara yüz otoritesinin tanımlanması büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin güvenliği ve huzuru için bu adımların atılması kaçınılmaz durmaktadır. Buradan hareketle, Most Makine Enerji firmasınca İzmir’de birkaç yıldır kurulması için çalışmalar yürütülen yıllık 165.000 ton kapasiteli yüksek vasıflı mamul üretim tesisinin desteklenmesinde fayda görülmektedir.

Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap Yarımadası, Güney ve Kuzey Afrika bölgelerinde hem çelik üretimi hem de otomotiv sektörüne yönelik önemli tesis yatırımları yapılmaya başlandı. O bölgelerdeki ucuz işgücü, teşvikler vs göz önüne alınacak olursa; bu durum ülkemiz açısından ne tür riskler oluşturur? İhracatımız, dış pazardaki rekabet gücümüz nasıl etkilenir?

Ortadoğu, Körfez Bölgesi ve Kuzey Afrika’ya ihracatımız 2022’de 6.2 milyon ton civarında iken; geçen yıl 5.9 milyon tona düşmüştür. Bu üç bölgenin, toplam ihracat içindeki payı %30 civarındadır. Diğer yandan, adı geçen bölgelerden Ülkemize yapılan çelik ürünleri ithalatı ise 2022 yılında 870.000 ton iken, geçen yıl 1 milyon 760 bin tona, toplam ithalat içindeki payı ise %6’dan %10’a yükselmiştir. Geleneksel pazarlarımız olarak ifade edilen bu bölgelerdeki etkin pozisyonumuzu kaybetmeye başladığımız gibi; bu bölgeler için elverişli bir ihracat destinasyonu haline gelmekte olduğumuz gibi olumsuz bir durum söz konusudur.

Rekabetçiliğimizi sürdürebilmek adına, önemli bir maliyet kalemi olan ve AB ortalamasından da yüksek bulunan elektrik ve doğalgazdan oluşan enerji giderlerimizi azaltıcı politikaların uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Uzakdoğu’dan (özellikle Çin ve Endonezya) gelen ürünlere karşı dünya sert önlemler alırken Türkiye önlem almakta geç kalıyor veya önlemler soft kalıyor. Bu konuda neler yapılmalı? Türkiye açısından ve yerli üreticiler nazarında ne tür riskler oluşabilir? 

Dünyada son yıllarda bilinen ticaret önlemleri yanında, ulusal güvenlik ve hatta küresel ısınma gibi objektiflikten uzak argümanlar kullanılarak yürürlüğe konan uygulamalarla, korumacılıkta inanılmaz bir artış söz konusudur. Karşılıklı ticareti serbest kılmayı amaçlayan aramızdaki Serbest Ticaret Anlaşması göz ardı edilerek, AB’nin Türk çelik ihracatına kotalar koyması ve kota aşımında vergi uygulamasının 3 yıl daha uzatılması, izahı mümkün bir husus değildir. Üstelik 2026 yılı itibariyle uygulamaya girmesi beklenen Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması ile bu korumacı tutum, bir üst seviyeye çıkarılacaktır. ABD’nin 6 yılı aşkındır uyguladığı Section-232 bağlantılı %25’lik ek vergi üstüne, ürünler bazında getirilen ant-damping ve telafi edici vergi oranları: ABD’yi ciddi bir ihracat pazarımız olmaktan çıkardı denebilir. Diğer yandan Rusya’nın piyasa gerçekliğinden uzak her şartta satış politikasını ve Çin başta olmak üzere devlet destekli üretimlerin yapıldığı Uzakdoğu ülkelerinden yapılan ithalattaki inanılmaz artışları da not etmek gerekiyor. 2022 yılında 15.8 milyon ton olan ithalat, geçen yıl 18.2 milyon tona yükseldi.






Kullanıcı deneyimini arttırmak ve web sitemizin trafiğini analiz edebilmek için bazı çerezler kullanıyoruz. Bu nedenle web sitemizin kullanım verilerinizi analiz ortaklarımızla paylaşıyoruz. Çerez kullanım detaylarımız için "Gizlilik Sözleşmesi" sayfamızı ziyaret ediniz.